Medeniyet Gençliği Siirt Şubesi tarafından organize edilen “Zihin İnşası” İlçe konferansları Projemiz Pervari ilçesiyle sonbuldu.
Başta sayın Fatih SEVGİLİ ve programlarımıza yoğun ilgi gösteren bir birinden değerli Gençlere, Siirt Şube Başkanı sayın Zekeriya BUTUR’a programlara emeği geçen tüm mensup ve gönüllülerimize teşekkür ediyoruz.
Konferans Konuşma Metni
Bismillahirrahmanirrahim.
Bizi iman ile şereflendirip, sevgi ve şefkat Medeniyetinin mensubu kılan Halık-ı Zül Celale hamdolsun, sonsuz salat ve selam habibi Muhammed Mustafa’nın üzerine olsun. Allah’ın selamı, rahmeti, bereket ve mağfireti hepinizin üzerine olsun.
Hoşgeldiniz, Şeref verdiniz…
ZİHİN ya da BİLİNÇ malumunuz olduğu üzere: Düşüncenin, algılamanın, belleğin, duygunun, isteğin ve düşlemenin yani bilincin ve zekânın kolektif görünüşlerini kapsar. Zihin bilinç akışı olarak tanımlanabilir. Bir insanın duygu ve davranışlarına yön veren ruhsal süreç demektir.
Yani gönlünüze gelen ve oradan dilinize gelen ve oradan davranışlarınızı belirleyen herşey önceden zihninizde var olandır. Hani ‘Dervişin fikri neyse zikri de odur’ derler ya işte sizin zihninizde ne varsa dilinizde ve gönlünüzde de o olur.
İNŞA ise bir bina gibi düşünün; Proje, temel, kolon, beton, duvar, dış giydirme, iç bölümler olmak üzere temelden çatıya kadar tümünü kapsar…
Bunu bir insana uyarlayacak olursak; Fikir, irade, ifade, ahlak, giyim tarzı, kişilik, omurga, duruş, insanlarla münasebet, olaylara bakış açısı ki traş şekline kadar herşeyi kapsar.
Peki biz kendimizi neye göre inşa edeceğiz ve neden inşa etmemiz gerekiyor.?
Biz sevgi ve şefkat Medeniyetinin mensubu olanlar kendi medeniyetimizin maruf değerlerine sahip iken, Dünyaya hakim idik ve dünyaya hak ve adaleti hakim kılmış idik.
Dünyayı HAK ekseniyle yönetiyor; İnsan hakları, savaş hukuku, kadın hakları, aile yapısı, komşuluk ilişkileri, ticaret hukuku kısaca her alana dair Hakkı ve haklıyı üstün tutan bir anlayışla özgürlüğü, güvenliği, refahı ve adaleti herkese yaymıştık.
Mensubu olduğumuz İslam medeniyeti; Sefkati, Merhameti, Hakkı ve Adaleti emrettiği için, bizler; ‘Zulüm bizden ise ben bizden değilim’ diyenler ve insanlara ‘Ya dinde kardeşimiz ya da insanlıkta eşitimiz’ olarak görenlerdik.
Bu coğrafyada tek millet idik yani Millet-i İbrahim idik. Cumhurbaşkanının‘tek Millet’ dediği işte o Millet-i İbrahimdir. Kürdü, Arabı, Türkü, Acemi, Arnavutu kısaca anasırı İslam olan yani İslam unsuru olan ırkı ne olursa olsun milletlerin bütünüdür. Birilerinin siyasi propaganda ile zihnimize sokmaya çalıştığı ve kendi Irkçılıklarına gerekçe olarak göstermek istedikleri gibi kasıt ‘Türk Milleti’ değildir.
Hani merhum Mehmet Akif diyor ya;
Hani milliyetin İslam idi kavmiyyet ne.?
Sarılıp sım sıkı dursaydın a milliyetine.!
Arnavutluk ne demek var mı ki şeriatta yeri.?
Küfrolur başka değil kavmini sürmek ileri…
Bizler TEK MİLLET iken; İslam olan herkese ırkına bakmaksızın öz kardeşimiz olarak görüyor ve o şekilde muamele ediyorduk, bizimle birlikte yaşayan islam olmayan; Ermeni, Ezidi ve diğer tüm gayri Müslimlere de insanlıkta eşitimiz olarak muamele ederdik.
Çünkü bizler Medine’de gayri Müslim cenazesi geçerken de ayağa kalkan ve Kuşu ölen çocuğa taziyeye giden Şefkat Peygamberinin ümmetiyiz.
Bizim şiarımız Türklük ve Kürtlük değil Ümmet idi. Ümmet kök olarak Annede sözcüğünden gelmedir. Siz hiç kendi nefsini evladına tercih eden bir anne gördünüz mü tabi ki hayır işte biz bu şiar ile ümmetin tüm mensuplarını kendi nefsimize tercih ediyorduk.
Biz sadakayı aşmış ve Allah’ın Kur’an’da övdüğü İSAR’ı kendimize şiar edinmiştik. İhtiyacımız olan son lokmamızı kendi nefsimizden feragat ederek kardeşimize veriyorduk.
Bizler ‘BANA NE’ demiyorduk çünkü biz ‘Emri bil maruf nehyi anil münker’ ile mükellef olduğumuzun bilinciydeydik. Biz saadetimizi başkasının felaketi üzerine inşa etmezdik o yüzden de Tefeciliğe, kumara, bahise asla yol vermezdik.
Bizde benim çoğum başkasının çocuğu diye bir ayrım yoktu. Biz başkasının çocuğu dediğimiz çocuğun katil olunca bizi öldüreceğini, hırsız olursa bizi soyacağını, tinerci olursa bizim çocuğumuza bulaşacağını kısaca hep birlikte bir aile olduğumuzu akledebiliyorduk.
Biz LA İLAHE İLLALLAH dediğimiz için özgür ve dünyanın ÖZNESİYDİK. Özgürlük sadece Allah’a kul olmak geriye kalan her türlü gücü red edebilmektir. Özgürlük birilerinin şeytanın avukatlığını yapıp bize SINIRSIZLIK olarak pazarladığı hezeyan değildir. İnsanın, Müslümanın sınırları vardır ve bu sınırları özümseyip korumalıdır.
Peki ne oldu bize.?!
Biz ne ara; Irkımızı dinimize, kendimize de öz evladımıza tercih eder olduk, ne ara ‘bana ne’ci olduk, ‘Allah ne der’ demeyi unutup ‘falancalar ne der’ diyenler olduk. Anne babamıza asi olduk, büyüklerimize sana ne dedik, tarihimizi ve geçmişimizi inkar eder olduk..?!
Evet.!
Biz değerlerimizde ısrarı bırakınca Batılılar geldi; Demokrasi, Özgürlük, İfade Özgürlüğü, Kadın eşitliği, Zenginlik, Çağdaşlık gibi süslü sözlerle bizim zihnimizi esir aldı.
Zihnimizi nasıl mı esir aldılar.?
Bize ‘bırakın çocuktur, büyüyünce öğrenir’ dediler ama onlar trilyonlarca harcayıp çizgi filmlerle çocuklarımızın zihinlerini esir aldırlar.
Şimdi hanginize sorsam ‘İlk insanlar, taş devri insanları nasıl bişeydi.? Bana ‘Kıllı, beli bükük, elbisesiz, önünü ve arkasını bir incir yaprağıyla kapatmış biri’ dersiniz. Halbuki; Allah Kur’an’da bize ilk insanın Hz.Adem olduğunu, peygamber olduğunu, ona eşyanın adını öğrettiğini söylüyor.
Hz. İdris’in terzi olduğunu söylüyor, peki Hz.İdris incir yaprağı mı dikiyordu.? Terzilik diye bir meslek varsa demek ki kumaşta var, model de var, giyim de vardı.
Hepimizin zihnine suyun kaldırma kuvvetini Arşiment buldu diye yerleştirdiler ama biz hiç Kur’ana bakıp Hz. Nuh şimdi bile yapamadığımız o muhteşem gemiyi nasıl yaptı demedik. Gemi varsa; Marangozluk da var, Demircilik de var, Matematik de var, Geometri de var ve en önemlisiSUYUN KALDIRMA KUVVETİ ilmi de vardı.!
İşte bizim çocuklarımızın zihnini çizgi filmlerle böyle esir aldırlar, sonra o çizgi kahramanların oyuncaklarını yapıp evimize girdiler çocuklarımızın en yakını oldular, ‘Muhammed ve Aişe’ ismi söylenirken kalbi titreyen bizlerin çocuklarını ‘Callio, Batman, Süpermen’ isimlerine aşina ve aşık ettiler.
Sonra dizi filmlerle bize, flörtü, zinayı, alkolü normal gösterdiler, kötülüğü hepimizin içine yaydılar.
Sonra da bizim içimizdeki batı aşıkları görevi devraldılar.!
İlericiliği, çağdaşlığı batının çıplaklığını, sınır bilmez, ahlaksızlığını, alkolünü, felakete götüren aile yapısını taklit etmekte gören içimizdeki adı Kemal olan, Mustafa olan, İsmet olan, Cemal olanlar devreye girdiler.
Hepimizin kahkaha ile izlediği Yeşilçam’ın Kemal Sunal filmleri ile çocuğumuza vermekten onur duyduğumuz Allah’ın ayının adı olan‘ŞABAN’ ismini ‘Ramazan’ ismini alay konusu yapıp çocuğumuza veremez hale getirdiler. Ellerini öpüp dua istediğimiz bize dinimizi öğreten imamlarımızı üç kağıtçı rolü ile karşımıza çıkarıp zihnimize işlediler. Bizi güldürerek bizden ettiler ve biz bunun farkına varmadık.!
Bize filmleriyle gazoza ilaç atıp bir kadına tecavüz etmeyi bir meziyet gibi gösterdiler, tuzağı ve ahlaksızlığı zihnimize espirilerle işlediler.
Birliğimizi ve şuurumuzu 3F ile dağıttılar.!
FUTBOL’a müptela ettiler. En büyük derdi için bir araya gelemeyen bizleri bir top etrafında bir araya getirip zihnimizi esir aldır.
FUHUŞ ile aile yapımızı ve birlikte yaşamdaki güvenimizi yok ettiler.
FAİZ ile ticaretimizi esir aldılar, sadaka ve paylaşma kültürümüzü yok ettiler.
Sonra Kur’an alfabemizi değiştitip bizi dedelerimizin mezar taşını bile okuyamaz hale getirdiler, biz TEK MİLLET yani Millet-i İbrahim olmaktan çıkarım IRK’a dayalı guruplara böldüler yetmedi bir de dili sadeleştirme adı altında Dilimizden dinimizi ve duamızı aldılar. ‘Selamün Aleyküm, Allah’a emanet ol, Allah şifa versin, Allah’a ısmarladık’ diyen bizlere köksüz, tarihsiz ve anlamsız olan; ‘Günaydını, Tünaydını, Geçmiş olsunu, Kendine iyi bakı, bay bayı’ öğrettiler.
Sonra da bunların KÜRT versiyonu ortaya çıktı şimdi de onlar zihnimize ve dilimize bu operasyonları yapıyor. ‘Selamün Aleyküm, Xwede ji te razi be, Xwede şifa bide te, Emanete Xwede bi, Bi Xeyr u silamet’ diyen biz Kürtlere ‘Rojbaş, Şevbaş, Dem xweş, li xwe baş binere, spas’ gibi tarihimizde ve geçmişimizde olmayan kelimeler öğreterek dilimizden dinimizi ve duamızı alıyorlar.
Bize ‘İfade Özgürlüğü’ sloganı ile sınırsızlığı pazarlıyorlar ama ‘İrade Özgürlüğü’ olmadan ‘İfade Özgürlüğü’ olmayacağını ve iradesi özgür olanların da sadece Allah’tan başkasına kul olmayanlarda olduğunu bilmiyorlar. Onlar bizim İrade özgürlüğümüzün olmasını istemiyorlar çünkü ÖZNE olursak onların artık bizi süslü sloganlarla kandıramayacaklarını biliyorlar. Bizim irademizi esir alarak bize ifade özgürlüğü getirmeyi vadediyorlar. Çünkü İradeniz kimin elindeyse onun cümleleri ile kendinizi ifade edeceğinizi çok iyi biliyorlar. O nedenle ‘Bizim irademiz FALANCA kişidir’ sloganını cümlelerinden eksik etmiyorlar. Zihnimize işliyorlar.
Bize ‘Kadın erkek eşitliği ve Cinsiyet özgürlüğü’ sloganlarıyla Kadınlarımızın bizim NAMUSUMUZ dediğimiz ve uğruna öldüğümüz bedenlerini sakız reklamlarında, araba reklamlarında, vahşi ve vampir kapitalizmin metası haline getiriyorlar. ‘Özgür kadın Özgür toplum’ sloganıyla kadınımıza ‘Biz kimsenin namusu değiliz’ pankartı taşıtıyorlar.!
İşte şimdi bütün bunları bildikten, gördükten ve yaşadıktan sonra;Yeniden dirilmenin, Yeniden Özne olmanın, Yeniden Özgür olmanın, Yeniden İnsan olmanın, Yeniden Adam olmanın ve Yeniden Adem olmanın zamanıdır.
Bizler yeniden Adem olunca yeniden Millet-i İbrahim olacağız, yeniden ümmet olacağız, yeniden hakim olacağız ve yer yüzüne yeniden hak ve adaleti hakim kılacağız.!
Peki bunu nasıl yapacağız, neye göre yapacağız ve kim yapacak.?!
Bunu zihnimizi yeniden inşa ederek yapacağız, bir bina inşa eder gibi önce temelini kazıp, temizleyip, düzeltip yeniden inşaa olacağız.
Bu inşaayı Kur’an, Sünnet ve Örfümüze göre yapacağız. İşe La İlahe İllah’ın hikmetli formülünü çözüp başlayacağız.
Önce LA diyeceğiz, Zihnimize yerleştirilen tüm putlara; Irkçılığa, Bencilliğe, Bana neciliğe, Özgürlük adı altındaki sınırsızlığa, Çağdaşlık adı altındaki ahlaksızlığa, Aydın adı altındaki diploma putuna,
Tüm bu putları yıkıp, zihnimizi temizledikten sonra yani temeli kazdıktan sonra binayı inşa etmeye başlayacağız İLLALLAH diyerek.
Evet ancak ve ancak Allah var, biz de ondan başkasına asla boyun eğmeyen iradesi özgür ve ifadesi özgür kulları olacağız.
Bundan sonra IRK, SERVET, MEFAAT, BEN pencerelerini kapatıp, islam ve insan penceresinden tüm olaylara bakacağız. Kim ne deri bırakıp Allah ne der diyeceğiz. Benim karım benim zararım demeyi bırakıp HAKdiyeceğiz, HELAL diyeceğiz. Bizimkiler ve Onlar demeyi bırakıp ADALETdiyeceğiz.
Bundan sonra idolümüz bir dizi kahramanı, bir çizgi film kahramanı, bir sanatçı değil, Kur’an ve Sünnet olacak. Bir sahabe efendimizi idol edineceğiz, bir alimi, tarihe damgasını vurmuş bu medeniyetin liderlerini idol edineceğiz.
Bizim kötü çevremiz diye bişey söylemeyeceğiz kendimizi inşa etme yolunda kötü arkadaşlarımız varsa onlara biz iyi çevre olacağız. Özne biz olacağız ve onları iyi yapan onlara iyi çevre olan biz olacağız.
Artık önce DİPLOMA deyip yarış atına dönüştürmeyeceğiz kendimizi, önce İNSAN önce EDEP önce İMAN diyerek inşa edeceğiz kendimizi. Biz inşa olduktan sonra zaten Diplomalar da saygınlık da kendiliğinden gelecektir.
İşte biz Kur’an ve Sünnete göre kendimizi inşa ettiğimiz zaman ADAM yani ADEM olduğumuz zaman; Kişilik sahibi, sınırları olan, prensipleri olan, ayakları üzerinde duran bir insan olacağız.
Ayakları üzerinde duran bir insan tasavvur edin, yukarıdan aşağıya önem sırasına göre dizilmiş o muhteşem yapıyı görün;
En üstte Akıl/Beyin var,
Sonra Kalp/Duygular,
Sonra Mide/İmkan/Sağlık,
Sonra Cinsiyet gelir…
İşte biz böyle ayakları üzerinde duran bir ADAM olunca, karşımıza çıkan her olayı; Önce Akıl süzgecinden geçirip doğru mu/yanlış mı, sonra Kalp süzgecinden geçirip Helal mi/Haram mı – Hak mı/ Değil mi diyeceğiz sonra MİDE/İMKAN süzgecinden geçireceğiz buna İmkanım var mı/yok mu- Sağlıklı mı/değil mi diyeceğiz ve sonra aklımıza cinsiyetimiz gelecek.!
Yani bir komşumuzun eşine, kızına/oğluna, sınıf arkadaşımıza bakınca önce salt erkek/kadın olarak göremeyeceğiz. 4 süzgeçten sonra cinsiyet aklımıza gelecek. İşte o zaman aileyi ve toplumu yeniden inşa etmiş olacağız. İşte o zaman bir kadına Bacımız/Namusumuz/Emanetimiz/Annemiz gözüyle görmeye başlayacağız.
Biz böyle teraziyi doğru tutmaya başlayınca yeniden; Ticaretimiz, Münasebetlerimiz düzene girmeye başlayacak. İşte o zaman artık kimse bizi sokağa davet edemeyecek, vandallık yaptıramayacak. Çünkü artık biz terazilerini kurmuş, sorgulamayı bilen, Doğru ve yanlışı ayıran, Hak ve Adaleti bilen, başkasının kullana bildiği ve yönlendirdiği nesne değil iradesi özgür ÖZNE olacağız.
Biz işte böyle kendimizi inşa ettiğimiz zaman; Ecelin kaderi mutlak olduğunu bilecek ve hakkı haykırmak için şu örgütten, bu partiden, bu kişiden korkmayacağız, Allah’ın bize yazmadığını insanlığın bize getiremeyeceğinizi bileceğiz.
O zaman işte biz Şeref, mal, mülk yani kısaca Rızkın ancak Allah’tan olduğuna iman edip bir daha rızkımızdan endişe ederek Allah’tan başkasına eğilip bükülmememiz gerektiğini öğrenmiş olacağız.
Bir daha da menfaat kaybetme korkusuyla kimseye yalakalık yapmayacağız ve zihnimizde yeni putlar oluşturup onlara esir olmayacağız. O zaman evimize, sokağımıza, mahallemize, coğrafyamıza hak ve adaleti hakim kılmış olacağız.