2018 İftar Programı Sayın Numan Kurtulmuş’un teşrifleriyle gerçekleşti

Fikir, düşünce, iktisad ve siyaset alanında sosyal faaliyetler yürüten Medeniyet Derneği’nin Ramazan 2018 İftar Programı Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Numan Kurtulmuş’un teşrifleriyle gerçekleşti.

Medeniyet Derneği Ramazan 2018 iftar programı Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Numan Kurtulmuş’un teşrifleriyle 8 Haziran Cuma günü Lazzoni Hotel’de gerçekleşti.  Davetlilerin yoğun ilgisiyle gerçekleşen Medeniyet Derneği Ramazan 2018 İftar Programına Sayın Bakan Numan Kurtulmuş Bey’in yanı sıra Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, İl Kültür ve Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz, İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Faruk Yelkenci, MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı İsrafil Kuralay, Hukukçular Derneği Başkanı Cavit Tatlı, Sadakataşı Derneği Başkanı Kemal Özdal, Önder Onursal Başkanı İbrahim Solmaz, GKB Genel Sekreteri Nurullah Mahmud DÜNDAR, TGSP Başkanı Ömer Faruk TERZİ, Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileri, Medeniyet Derneği İl ve İlçe temsilcileri ve üyeleri katıldı.

Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, fikir, düşünce, iktisadi ve siyaset alanında sosyal faaliyetler yürüten Medeniyet Derneği’nin Lazzoni Hotel’deki iftar davetinde konuştu.

Kurtulmuş, 24 Haziran’daki seçinin hayati öneme sahip olduğu değerlendirmesini yaparak, seçimin yeni cumhurbaşkanlığı yönetim modelinin nasıl şekilleneceği ve hangi istikamette olacağıyla ilgili olduğunu söyledi.

Türkiye’nin bugün geldiği noktada büyük bir mesafe aldığının altını çizen Kurtulmuş, “Türkiye esasında sadece kendisinin sorunlarıyla değil dünyadaki bütün Müslüman milletlerin ve hatta bütün mazlum coğrafyanın dertleriyle dertlenmiş bir ülkedir. Zaten böyleydi de bunun farkına varıp bunun mucibince amel etmeye niyetlenmiş ve buna gayret eden bir ülkedir. Onun için Türkiye’nin güçlü, büyük bir ülke olma mecburiyeti vardır. Ekonomik, siyasi, toplumsal ve devlet-millet bütünleşmesi olarak, gerçekten güçlü bir Türkiye’ye ihtiyacımız var ve Allah’a çok şükür Türkiye güçlenme istikametinde de yoluna devam ediyor ancak birileri de güçlü Türkiye’den rahatsızlık duyduğu için bu yeni dünyada gelişen şartlar içerisinde güçlü bir Türkiye’nin olmasını, daha da ileriye gitmesini hazmedemiyor.” ifadelerini kullandı.

“Türkmenlerin arasında da Sünni, Şii ihtilafını sokma     yı başarmışlardır”

Kurtulmuş, medeniyet tefekkürüne, tahayyülüne ve tasavvuruna sahip olan insanların büyük resmi iyi görmesi gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:

“Ortadoğu’da eğer büyük resmi görmeden hareket ederseniz, yeni kurulmakta olan dünyanın içinde bulunduğu bugünkü şartlarda büyük resimle uğraşmak yerine, ‘puzzle’ın parçalarını görerek, onun esas resim olduğunu zannederseniz, yolunuzu kaybetmeniz, labirentlerin arasında kaybolmanız fevkalade mümkündür. Onun için diyoruz ki bize düşen, medeniyet perspektifine sahip olan insanlara düşen, büyük resmi görmektir. Büyük resim de aslında son derece nettir. Büyük resim, bir asır evvel Osmanlı cihan devletinin yıkıntılarından, bölerek, parçalayarak, dağıtarak, suni sınırlarla birbirlerinden ayırdıkları bu coğrafyanın insanlarını ama bir asır boyunca ayırmış olmalarına rağmen, gönüllerini ve zihinlerini birbirinden ayırdıkları bu bölgenin insanlarını, şimdi gönül ve zihinlerini ayırarak birbirine düşman hale getirmek, bunun için de kanı, kini, gözyaşı ve nefreti, bir siyaset aracı olarak kullanmaktır. DEAŞ’ın ortaya çıkmasının amacı budur. Suriye’deki türbülansın ve Suriye’nin böylesine dağınık bir hale gelmesindeki temel neden budur. Türkiye’nin 40 Yıldır PKK terörü ile boğuşuyor olmasının sebebi budur. FETÖ’nün bu millete karşı bir ihanet yuvası olarak hazırlanmasının sebebi budur. Bütün bunlarla bu bölgede sınırları çizilmiş ve ayrılmış olan insanların artık tamamı ile birbirinden ayrı hale gelmesi sağlayacak ve böylece inisiyatifsiz, kararsız ve beceriksiz yığınlar haline gelmelerini temin edecek adımın atılmasıdır.”

Ortadoğu’nun etnik, mezhep ve dini yönden bölündüğünün altını çizen Kurtulmuş, “Aynı bölgede asırlardır birbiriyle yan yana yaşayan, Kerkük’ün, Musul’un, Tsurmatu’nun Türkmenlerini, Araplarını, Kürtlerini birbirinden ayrıştırdıkları yetmiyormuş gibi bizim Türkmenlerin arasında da Sünni, Şii ihtilafını, farklılığını sokmayı bir şekilde başarmışlardır. İşte medeniyet perspektifine sahip olanlar, böylesine büyük bir oyunu bozabilecek iradeye de sahiptir. Onun için Türkiye olarak başımızın bazı sıkıntılardan bir şekilde kurtulmuyor olmasının sebebi bizim bu oyunu görmemiz, oyunu gördüğümüzü ilan etmemiz ve bu oyunu bozmaya niyet etmemizdir. İnşallah bu oyunu bozacağız. Bölge halklarının daha fazla kardeşlik, barış ve ortak hedefler istikametinde yürümesini sağlayacağız. Güçlü Türkiye bunun için, bu coğrafyanın insanlarının geleceği için gereklidir.” şeklinde konuştu.

Numan Kurtulmuş, Türkiye’nin dış politika, ekonomik ve siyasi açıdan da güçlü olması gerektiğine vurgu yaparak, “Dünya 5’ten büyüktür diyoruz. 11 bin dolar kişisel gelirimiz var. 16 sene evvel Türkiye’nin kişi başına milli geliri 3 bin dolar seviyesindeydi. 3 bin dolarlık bir Türkiye konuştuğu zaman dünya 5’ten büyüktür dese bunun fazla bir etkisi olmazdı. Şimdi bir etkisi var ama yeterli değil. Sonuç alabilmemiz için ümit ediyorum ki birkaç sene içerisinde Türk ekonomisi büyüyüp ilerlediği zaman 20-25 bin dolarlar seviyesinde bir kişisel geliri olan Türkiye dünya 5’ten büyüktür derse bunun bir karşılığı ve sonuçları olacaktır. Onun için güçlü bir Türkiye istikametinde yürümek ve kararlarımızı almak zorundayız. Cumhuriyet tarihi boyunca hatta Türkiye’nin modernleşme tarihi boyunca, son iki asır boyunca Türkiye’yi ileriye götürmek isteyenlerle Türkiye’de maalesef gelişmenin önüne set olmak isteyenler arasında da bir mücadele vardır.” değerlendirmesini yaptı.

“F35’lerin önünde sıraya girip F35’leri alan bir ülke durumunda olmayacaktık”

Modernleşmenin Batı taklitçiliği olarak yansıtıldığı yorumunda bulunan Bakan Kurtulmuş, “Onlarca yılımızı, orada zahiren ne varsa, onları taklit etmeyi marifet ve matah bir şey olarak bize sundular. Ne zaman ileriye gitmek için atılım yapsak bu atılımların önüne geçtiler.” dedi.

Kurtulmuş, Türkiye’nin 1948’de kendi uçağını yaptığını ama karanlık bir elin bu girişimi engellediğini belirterek, o zamanlarda uçak yapılsaydı, Türkiye’nin bugün sivil havacılıkta çok daha iyi durumda olacağını dile getirdi.

Türkiye’nin yerli otomobil ve ağır sanayi hamlelerinin de engellediğine dikkati çeken Kurtulmuş, “İmza töreni yapılacak. İtalyanlar geldi oturdu. Karşı tarafta da bizim TUSAŞ’ın Genel Müdürü Mehmet Akyurt ve arkadaşları. Onlar da uçak yapıyoruz diye sevinçten havada uçuyorlar. Karanlık odadan bir telgraf geldi. ‘Sakın bu anlaşmayı imzalamayın iptal edin.’ diye. O anlaşma iptal edildi. Türkiye hala kendi yerli uçağını üretebilir noktada değil. Eğer 1978’de Türkiye Uçak Sanayi, TUSAŞ, şimdiki adıyla TAİ, Türk Uçak Sanayi Anonim Şirketi ve İtalyanlarla yapılacak olan anlaşma bir manevrayla iptal edilmese bugün F35’lerin önünde sıraya girip F35’leri alan bir ülke durumunda olmayacaktık.” diye konuştu.

Kurtulmuş, şimdi Türkiye’nin silahlı ve silahsız insansız hava araçları yaptığını hatırlatarak, şunları kaydetti:

 

“Birkaç yıl içinde Türkiye Allah’ın izniyle tank motorunu da yapacak. Türkiye şu anda Antarktika’da bilim üssü kurabilecek bir ülke seviyesine geldi. Türkiye uzay çalışmalarına girebilecek bir ülke konumuna geldi. Birileri bundan rahatsızlık duyuyor. Onun için Türkiye’yi geriletmek, Türkiye’ye diz çöktürmek, Türkiye’yi bu yoldan vazgeçirmek istiyorlar ama asla buna muvaffak olamayacaklar ve yolumuza devam edeceğiz.”

“Milletin iradesinin üstünde beşeri anlamda bir irade yoktur”

Türkiye’ye diz çöktürmek için kur operasyonu yapıldığının ve operasyonların engellediğinin altını çizen Kurtulmuş, şöyle konuştu:

“Bu arada parantez açarak niçin seçimin erkene alındığını da bu kur operasyonu sayesinde daha iyi anlamış bulunuyoruz. Türkiye güçlü bir ülke olarak yoluna devam edecek, daha fazla büyüyecek. Bundan başka şansımız yok. Ayrıca Türkiye demokratik istikamette de daha güçlü olmak mecburiyetinde. Türkiye’de demokrasi ne demek? Milletin sözünün hakim olması. Milletin reyine güvenen, milli siyaset çizgisine sahip siyasetçiler, Türkiye’deki çok partili hayatımız boyunca hep bir şekilde milletin reyine itibar ettiler. Hatırlıyorum, Refah Partisi daha henüz yüzde 1-2 oy alırken, Gaziosmanpaşa Meydanı’nda ‘Cumhurbaşkanını halk seçsin’ diye miting yapmıştı. Ya oyun ne? Yüzde 1-2 oy almışsın, alamamışsın. Millete güvenen siyaset böyle davranır. Rahmetli Menderes millete güvendi. Rahmetli Özal en sıkışık zamanlarında bile Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini istedi. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu oy oranından ayrı olarak Cumhurbaşkanının millet tarafından seçilmesini istedi. Biz de başından itibaren biliyorsunuz, Cumhurbaşkanının millet tarafından seçilmesini arzu ettik ve millet bu sonucu çok şükür Allah’ın izniyle sağladı.”

Sadece siyasi partilerin değil, 100 bin imza toplayan herkesin cumhurbaşkanı adayı olabildiğini aktaran Numan Kurtulmuş, “Bu imkan millete güvenmenin sonucu olarak millete verilmiş bir fırsattır. Millet demokrasi istikametinde de ileriye doğru gidiyor. Önümüzdeki dönemde hep beraber göreceğiz. Demokraside siyasi partiler yasasından seçim yasasına yıllardır konuştuğumuz birçok demokratik adımları daha atacağız. Milletin iradesinin üstünde beşeri anlamda bir irade yoktur.” dedi.

Kurtulmuş, medeniyet tahayyülünü, tasavvurunu ve tefekkürünü sürdüren kuvvetli bir çekirdek olduğu sürece Türkiye’nin sürekli ileriye gideceğine işaret ederek, sözlerini şöyle tamamladı:

“Medeniyet, tahayyülü ve tasavvurunu günlük siyasi tartışmaların içinden bir şekilde çıkartarak güçlü ve büyük Türkiye istikametinde her birimizin yapacağı çok şey var. Elimizin daha güçlü olması, fikriyatımızın daha rahat bir ortamda anlatılması, milletle bütünleşmiş bir yönetimin, güçlü bir Türkiye’nin devam etmesi için sizlerden de kalan 16 günde desteklerinizi ve dualarınızı bekliyoruz. Herkese bu meselenin bir parti ya da bir şahıs meselesi değil Türkiye’nin geleceği çocuklarımızın torunlarımızın geleceği meselesi olduğunu bir büyük medeniyetin yeniden ihya ve inşa edilmesi için verilen bir büyük mücadele olduğunu, bu seçimlerin böylesine bir önem taşıdığını anlatmamız gerekiyor.”